…….. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Dosya No: …./…. E.
BEYANDA BULUNAN
SANIK : Adı ve Soyadı
MÜDAFİİ : Avukat Adı ve Soyadı- Adres
KATILAN/MAĞDUR : Adı ve Soyadı
VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı
MAĞDUR : Adı ve Soyadı
KONU : Esasa dair beyanlarımızın sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR :
Sayın mahkemenizce verilen kararın temyizi üzerine, kararı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesi, .../…… E. .../….. K sayılı ve .../.../... tarihli kararında, “Sanıklar .....hakkında mağdurlar ... ve ....’a yönelik eylemleri, sanıklar .... hakkında ise mağdur ....’a yönelik eylemleri nedeniyle kurulan hükümlerin incelenmesine gelince;
Sanıkların her bir mağdura yönelik ayrı ayrı cebir kullanarak gerçekleştirdikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemlerin mağdur sayısınca suç oluşturduğu gözetilmeden zincirleme suç olarak kabul edilerek tek suçtan hüküm kurulması” denilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Diğer hususlara ilişkin temyiz itirazlarının ise reddine karar verilmiştir. Yargıtay 14. Ceza dairesinin bozma kararına karşı beyanlarımız şu şekildedir:
Bu ön açıklamadan sonra şu hususları sayın mahkemenin takdirine sunarız.
Bozma kararı esasa dair nedenlerle verilmiştir. Bozma kararının dayandığı gerekçeye katılmadığımızı ve aşağıdaki hususları da kapsayacak şekilde araştırma yapılmak üzere uyulmasını talep ettiğimizi bildiriyoruz.
Sayın Mahkemenin de malumları olduğu üzere; ceza yargılamasında yerel mahkemenin verdiği hüküm, Yüksek Yargıtay tarafından kısmen de olsa bozulması durumda hüküm bütünüyle ortadan kalkar. Yerel Mahkeme, “usuli kazanılmış haklar dışında” önceki kararından bağımsız olarak tamamıyla yeniden bir karar vermek durumdadır. Yargıtay’ın kararları da aynı yöndedir.
YARGITAY Ceza Genel Kurulu E.: 2002/7-131 K.: 2002/258, Karar Tarihi: 21.05.2002 :
“Ceza Genel Kurulunun uyum ve süreklilik gösteren kararları gereğince, bozma kararı ile direnme hükmü tümüyle ortadan kalkmıştır. Yerel Mahkeme artık, yeni ve değişik bir karar vermekte serbesttir. Bozmaya uyularak verilen kararlar da yeni bir karar olup hukuken direnme niteliğinde değildir. …”.
YARGITAY 9.Ceza Dairesi. Esas: 2005/1857, Karar: 2005/7783 Karar Tarihi: 19.10.2005 :
“Karar: 1-…
2- Bozma ile birlikte önceki hükmün bütünüyle ortadan kalktığı gözetilmeden yazılı şekilde gerekçeden yoksun olarak hüküm kurulması,… sebeplerden dolayı BOZULMASINA, .../.../... gününde oybirliği ile karar verildi” denilmiştir.
Yüksek Yargıtay 14.Ceza Dairesinin bozma kararı sonrası, önceki hüküm bütünüyle ortadan kalkmıştır. Sayın mahkeme bu hüküm ile kendini bağlı kılmaksızın yeni inceleme ve araştırma yapmalı ve varacağı sonuca göre yeni bir karar vermelidir. Bu nedenle de şu hususların yeniden incelenmesi ve araştırılması gerekmektedir.
1-) YARGILAMA KONUSU OLAYDA MÜVEKKİL TARAFINDAN HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇUNUN İŞLENMEDİĞİ SABİTTİR.
Müşteki ….., sıcağı sıcağına alınan karakol ifadesinde birilerinin kendisini zorla araca bindirdiğin, çiftlik evine götürdüğünü ve burada da bir takım eylemlerde de bulunduğunu belirtmesine rağmen bu eylem sürecinde müvekkil …..’ın eyleme katkısını ortaya koyacak hiçbir beyanda bulunmamıştır. Eylemin sonlandırılmasından sonra müvekkilin sadece olay yerine geldiğini ve kendisini darp ettiğini ifade etmiştir. Kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte en aleyhe olan bu ifade dikkate alınsa dahi, işlendiği iddia edilen hürriyedi tahdit suçunun hiçbir aşamasında müvekkilin bulunmadığını bizzat müşteki anlatımlarıyla sabit hale gelmiştir. Nitekim her ne kadar sanık, kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği eylemlerde bulunan kişilerin kimler olduğunu bilmediğini beyan etmişse de devamında müvekkil sanık ...’un geleceğinden bahsedildiğini ifade ederek müvekkil sanığın, eylem sürecinde hiçbir şekilde rol almadığını bizzat beyan etmiştir. Kaldı ki tanık ...... de ifadesinde, müvekkil sanığın, müştekinin belirttiği yere tesadüfen geldiğini ve müştekinin de araca zorla bindirilmeyip kendi rızasıyla bindiğini beyan etmiştir.
Katılan ...’ın, müvekkil sanık ....’un kendisine karşı sadece eziyet suçu işlediğini ifade eden beyanlara karşı sayın mahkemenizce beraat kararı verilmiş ve bu husus Yargıtay tarafından da bozma konusu yapılmayarak kesinleşmiştir. Olayda müvekkil sanık açısından tartışılması gereken tek husus basit yaralama suçunun işlenmiş olup olmadığı noktasında toplanması gerekmesine rağmen hürriyeti tahdidin nitelikli halleri kapsamında değerlendirme yapılması doğru olmamıştır. Olayda taraflar arasında, mal alım ve satımından doğan borcun ödenmemesi nedeniyle tartışma yaşanmış ve olay yerinin vakıf olması nedeniyle çevredeki insanların rahatsız olmaması adına oradan uzaklaşılmıştır. Bu eylem nedeniyle de belirttiğimiz gibi müvekkil hakkında beraat kararı verilmiş ve karar temyiz incelemesinden geçerek de kesinleşmiştir.
Müşteki ….. ise karakol ifadesinde, müşteki Seyfullah’ın belirttiğinin aksine kendisinin çiftlik evi veya başka bir yere götürülmediğini, olayın gerçekleştiği yere bizzat kendisinin gittiğini, kendisine hiçbir şekilde eziyet ve işkence yapılmadığını, sadece müvekkil sanığın kendisini darp ettiğini, olayın gerçekleştiği yerin çiftlik evi olmayıp vakıf olduğunu beyan etmiştir. ....a karşı işlendiği iddia edilen darp eylemine ilişkin görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, sadece ....’ın anlatımlarına dayalı ifade verdiğini söylemiştir. Aynı ifadesinde müvekkilin yanında başka kişilerin de bulunduğunu beyan eden müşteki iddia ettiği eylemin kim tarafından gerçekleştirildiğini bizzat görmediğini açıkça belirtmiştir. Olay yerinde birden çok kişinin bulunması ve hangisi tarafından eylemin gerçekleştirildiğinin sabit olmaması halinde tüm sanıklar bakımından verilmesi gereken karar beraat olacaktır. Buna rağmen kurulan mahkûmiyet hükmü yerinde değildir. Kaldı ki müşteki ../.../... tarihli duruşmasında verdiği ifadede, şikayetçi olmadığını açıkça belirtmiştir. Bu nedenle basit yaralamadan da zaten düşme kararı verilmesi gerekecektir.
Tüm bu nedenlerle kendisinin zorla alıkonmadığını belirten müştekiye karşı hürriyeti tehdit suçundan ceza verilmesi ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmaz.
Bozma kararına uymakla yükümlü olmadığı gibi delillerin değerlendirilmesi noktasında da tam bir serbestliğe sahip olan Sayın Mahkemenizin, suçu sabit olmayan müvekkil açısından beraatına karar verilmesini talep ediyoruz.
2-) KABUL ANLAMINA GELMEMEKLE BİRLİKTE MÜVEKKİL SANIK AÇISINDAN TCK 29’UN UYGULANMAMASI YERİNDE DEĞİLDİR.
Müşteki ifadelerinden de açıkça anlaşılacağı gibi gerçekleştiği iddia edilen darp eyleminin yaşanmasına konu olay, müvekkil sanık/yakını ile müştekiler arasında yaşanan alacak- borç ilişkisine dayalıdır. Dolayısıyla “dolaylı alacak” nedeniyle işlendiği iddia edilen bir fiil vardır. Nitekim müşteki ….., ifadesinde kendisinin de alacaklı olduğu ....’ın müvekkil tarafından darp edilmesinin(.....’ın ifadesine göre), müştekinin müvekkile/yakınına olan borcunu ödememesi nedeniyle gerçekleştiğini beyan etmiştir. Kabul anlamına gelmemekle birlikte TCK 29 gereğince “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye” cezadan indirim yapılması gerekecektir. Yargılama konusu somut olayda taraflar arasında alacak- borç ilişkisinden doğan husumetin varlığı aşikârdır. Yani müştekilerin müvekkil sanık/yakınına karşı olan borçlarını ödememesi, sürekli oyalaması, tüm iyiniyetli yaklaşımları istismar ederek dolandırıcılık niteliğine varan eylemlerini sürdürmeleri nedeniyle müvekkil sanık tarafından böyle bir darp fiilinin işlendiği varsayılsa dahi bu tamamen müştekilerin haksız ve hatta suç niteliğinde olan eylemlerine karşı gerçekleşmiş olacaktır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Esas: 2009/1-221, Karar: 2010/61, Karar Tarihi: 23.03.2010 kararında da “Maktul ....in, sanıktan aldığı borcu ödemediği gibi, sanığın alacağını istediğinde tehdit ve hakaret ettiği, olay günü de sanık ve maktulün aynı nedenle tartıştıkları, dosyada sanığın bu yöndeki savunmasının aksine kanıt bulunmadığı gibi, savunmanın tanıklarca da doğrulandığı anlaşılmaktadır. Aralarında önceye dayalı alacak borç anlaşmazlığı bulunmasının, maktulün her biri basit tahrik oluşturan, tevali eden ve sanık üzerinde psikolojik etkisini sürdürdüğü anlaşılan, borcunu ödememek, istendiğinde birden çok kez hakaret ve tehdit etmek, hatta hakkı olmadığı halde yüklü miktarda para istemek şeklindeki haksız davranışlarının, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin belirlenmesinde dikkate alınması gereklidir. Bu nedenle yerel mahkemece, dosya kapsamına uymayan ve varsayıma dayalı gerekçelerle tahrik nedeniyle en alt düzeydeki indirim oranı belirlenmek suretiyle sanığın cezasından 1/4 oranında indirim yapılması yasaya aykırıdır” denilmiştir.
Yargılama konusu somut olayda da müştekilerin müvekkilin iyiniyetli yaklaşımını istismar ederek, borçlarının olduğunun söylenmesi üzerine elinden gelen yardımı yapmaya çalışarak oluşturduğu iyiniyetini istismar ederek, devamında da ....’ın, diğer müşteki ....’dan malları alıp satarak hileli davranışlarla müvekkil sanığı dolandırmaları, tüm bunların yaşanmasına rağmen eylemlerini devam ettirerek yalan beyanda bulunmaları ve oyalama eylemleri dikkate alındığında olayın yaşandığı varsayılsa dahi müşteki eylemlerindeki tahrikin etkisi olayın yaşanmasında çok daha büyüktür. Nitekim sayın mahkemenizce tanık sıfatıyla dinlenen ve müşteki ……’ın kardeşi ….. da ifadesinde müştekinin tam bir dolandırıcı kimliğine büründüğünü, milletin malını alıp parasını ödemediğini açıkça belirtmiştir. Nitekim aynı olayda müşteki ...., diğer sanıklardan …..’in ehliyet alma bahanesiyle ... TL’sini alarak dolandırıcılık eylemini devam ettirmesi de müştekinin kişiliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Müştekinin bu özelliklere sahip olmasına rağmen müvekkile karşı eylemini sürdürmesi ve devamında da oyalama ve yalana dayalı ifadeleri karşısında oluşan tahrikin etkisinin ne derece fazla olduğu aşikardır.
Bu olayların yaşanmasından sonra da müştekinin iftira boyutuna varan ve diğer müşteki ... ile tanık anlatımlarında gerçek dışı olduğu belirtilen eylemleri devam ettirmesi, müştekinin kanunu dolanarak hak elde etmeye çalışmasından başka bir şey değildir. Maddi gerçeği araştırmak ve sonuçlandırmakla yükümlü olan mahkemenin gerçeği ortaya koymak adına sadece müşteki anlatımlarına göre karar vermesi yerine adalet duygusuyla beslenen vicdani kanaatini dikkate almasını talep ediyoruz.
3-) OLAYDA ZİNCİRLEME SUÇ HÜKÜMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKİR.
Bilindiği gibi aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir(TCK 43). Yargılama konusu olayda da yaşandığı iddia edilen eylem müştekilerin de belirttiği gibi aynı konu(alacak- borç) kapsamına ve aynı süreçte gerçekleşmiştir. Dolayısıyla kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte olayın yaşandığı varsayılsa dahi aynı süreçte ve aynı konu(alacak- borç ilişkisi) kapsamında değerlendirme yapılacağından zincirleme suç hükümlerinin dikkate alınması gerekecektir.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle resen araştırılacak sair sebeplerle;
1-) Müvekkil ……..’ın ……….’a karşı hürriyeti tahdit suçunu işlediğine dair kesin, inandırıcı, yeterli ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediğinden beraatına
2-) ………. açısından;
a)Bize göre hürriyeti tahdit suçu açısından kesin, inandırıcı, yeterli ve her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediğinden beraatına
b)Aksi düşünüldüğü takdirde, sanık müvekkil hakkında yukarıda anlattığımız şekilde TCK 29 anlamında indirime tabi tutulmasına
3-) Sanık müvekkil hakkında tüm lehe olan yasa maddelerinin uygulanması saygı ile arz ve talep olunur…./…/….
Sanık Müdafii
Avukat Adı ve Soyadı
04/12/2022